8 Haziran 2016 Çarşamba


AŞIK OLMAK ARZUSU



   Amerikalı heykeltıraş Glenna Goodacre'nin 'yaşlı adam ve köpek' eseri belki de bir yaşamın final sahnelerini sunuyor bize. Herhangi bir zaman diliminde, önemsiz ve sıradan bir günde, belki yan komuşunuzken belki de bir kahvehanede karşılaşabilirsiniz bu resmin canlı hali ile. Kimine göre sıradan kimine göre ise duygusaldır bu buluşma. Olur ya, mutlu halinize denk gelir, hayat dolusunuzdur. Hani hiç tanımadığınız biri ile sohbet etmek istersiniz ve o da biraz çekingen, biraz içine kapanık biridir ama gözleri ağır izler bırakan maziyi taşır. İşte o vakit, gidin yanına, belki bir söyleyeceği, bir hikayesi vardır bu yaşlı adamın...
   Köpek yanına yanaştı. Hayvanın başını kaşıyarak ona anlatıyormuş gibi söylendi:
   -Kitaplardan öğrendim. Muhakkak aşık olmak arzusunu kitaplardan kaptım. Sonra kanıma işledi. Aşık olmalıydım. Saadet denilen bir şey olacak; bulabilir miyim acaba?.. Kastım parayla, bir evle, iyi yiyip içme ile kendini gösteren bir saadet olmadığı için elimden geleni, yani önce paramı bitirdim. Yemeden içmeden kesildim. Bu kendi başına kazanılabilecek saadet idealizmimi tam hakikat haline getirmiştim ki, etrafımda insanların bulunduğunu sevgilim bana anlattı. Şöylemi düşündüm, dersiniz? Her insan kendi hissesine düşen bir, iki kişilik saadet payı için kavga etmeli. Hiç olmazsa bu kavgayı yapmalı ki, asıl hakikat dünyasını bulsun. Bu kavgada kazanmamalı ki, Hanya'yı Konya'yı anlasın. Bu kavgada zaten kazanmakta yoktur a. Çünkü belki ortada galip vardır ama mağlup olan yoktur ki... Kadın da, erkek de böyle, bir kavganın sonunda soluğu ya nikah dairesinde alır, yahut da serbest bir birleşme ile yeni bir hayata adım atarlar. Ondan sonra uzun süren sulhun içinde çocuklara mekteplerin taksidi, hanımın mantosu... Biz mağlup olduk. Mektep taksidinden, hanım mantosundan kurtulduk. Sevgilim bir akşamüstü basıp gitti. 
   Dünyalar yıkıldı sandım. Çiçekler güzel kokmuyor olmalı. Meyveler çürümüş, kuzular doğmuyor, insanlar konuşmuyor... İnsanlardan ne farkım olabilir? Malum sebepler, malum neticeler. İşi rakıya vurduk. Bir aralık bu yeni keşifle kurtulduğumu sandım. Yıkılmak üzereydim. Asabım bozulmuştu.
   Uzun lafın kısası, kalktık. Ver elini doğduğumuz memleket, dedik. Gittik...

                                             -Sait Faik Abasıyanık-

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder