18 Temmuz 2016 Pazartesi


FARELER VE İNSANLAR


    Kötü günlerden geçtiğimiz şu dönemde yeterince yazı paylaşamadım. Geçirdiğimiz bu buhran döneminde belirtmek isterim ki; Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet bekçisi, Mustafa Kemal Atatürk ve ilkelerinin koruyucusuyuz.
    Fareler ve insanlar Steinbeck'in ölümsüz eserlerinden biridir. Keyifle okuyacağınız bu kitap, hayatı karış karış sorgulamamızı sağlıyor. Eserin son sayfalarını sizlerle paylaşıyorum. Konuşma hikayenin iki karakteri arasında geçiyor.. George ve Lennie..

    -Hadi anlat, eskisi gibi anlat öyleyse, dedi Lennie.
    -Ne anlatayım?
    -Bizi ve başkalarını anlat...
    George:
    -Bizim gibi insanların kimi kimsesi yoktur. Ellerine biraz para geçerse, har vurup harman savururlar hemen. Ne arayıp soran vardır onları, ne de adam yerine koyan...
    Lennie, sevinçle:
    -Ama biz öyle değiliz!, diye bağırdı. Bizi anlat şimdi de.
    George bir an sessiz kaldı. Sonra:
    -Ama biz öyle değiliz, dedi.
    -Çünküüüü...
    -Çünkü benim için sen...
    -Lennie'nin içi içine sığmıyordu:
    -Ve senin içinde ben varım!, diye bağırdı. Birbirimizi düşünürüz biz.
    Hafif bir akşam rüzgarı esti, yapraklar hışırdadı, yeşil suyun yüzü kırış kırış oldu. Bağırıp çağıran adamların sesi daha da yakınlaşmıştı şimdi.
    George, şapkasını çıkardı. Titrek bir sesle:
    -Şapkanı çıkar Lennie, dedi. Hava iyi.
    Lennie söz dinleyip şapkasını hemen çıkardı başından ve önüne, yere koydu. Karanlık vadideki gölgeler daha da mavileşti; rüzgar yakınlarda bir yerde çatır çutur çiğnenen kuru dal seslerini kucaklayıp, taa onların kulaklarına dek ulaştırdı.
   Lennie:
   -Anlat, George, sonra ne olacak?, dedi.
   George, uzaktan gelen sesleri dinliyordu. Bir an için, son görevini yapmak istermişçesine bir tavır takındı:
   -Derenin öte yakasına bak, Lennie. Orada anlattıklarımı gözünle görecek gibi olacaksın.
   Lennie başını derenin öteli yakasına çevirdi, Gabilan dağlarının karanlık eteklerine baktı.
   George:
   -Küçük bir yerimiz olacak, diye başladı.
   Ve elini yan cebine soktu, Carlson'un tabancasını çıkardı; emniyetini açtı ve yere, Lennie'nin arkasına koydu. Sonra, Lennie'nin başının arkasına, belkemiğiyle kafatasının birleştiği ense çukuruna baktı.
   Derenin üst yanından bir adam seslendi, bir başkası ona karşılık verdi.
   Lennie:
   -Devam etsene, dedi.
   George tabancayı kaldırdı, eli titriyordu, yeniden aldığı yere indirmek zorunda kaldı.
   Lennie:
   -Devam etsene, dedi. Sonra ne olacak? Küçük bir çiftliğimiz olacak?...
   George:
   -Bir ineğimiz olacak, dedi. Belki domuzumuz, tavuklarımız... Yonca tarlası da yapacağız...
   Lennie:
   -Tavşanlar için, diye bağırdı.
   George yineledi:
   -Tavşanlar için.
   -Tavşanlara ben bakacağım.
   -Tavşanlara sen bakacaksın.
   Lennie kabına sığamıyordu, mutluluktan kıkır kıkır güldü:
   -Bey gibi yaşayacağız anasını satayım!
   -Evet.
   Lennie, başını çevirdi.
   -Hayır Lennie. Hani o derenin öte yakasına bakacaktın. Bak bak, çiftliğimizi görüyor musun, ta karşıda...
   Lennie yeniden o yana çevirdi başını. George, yerde duran tabancaya bir göz attı.
   Çalılıktan ayak sesleri geliyordu. George başını çevirip o yana baktı.
   -Devam et George ne zaman başlıyoruz bu işe?
   -Hemen...
   -Sen ve ben.
   -Sen... ve ben... Bundan böyle herkes iyi davranacak sana. Başın belaya girmeyecek artık. Kimse kimseyi incitmeyecek, kimse kimsenin sırtından geçinmeyecek.
   Lennie: Ben de bana kızdın sanıyordum, George, dedi.
   George:
   -Hayır, dedi. Hayır Lennie. Sana kızmış falan değilim. Hiçbir zaman sana kızmadım ki. Buna inanmanı isterim.
   Sesler adam akıllı yaklaşmıştı şimdi. George tabancayı aldı, seslere yeniden kulak kabarttı.
   Lennie yalvarıyordu:
   -George, şu işi hemen yapalım, o yeri hemen alalım.
   -Olur, hemen alalım. Bu işi yapacağım. İkimiz yapacağız.
   Tabancayı sımsıkı kavradı, namluyu Lennie'nin ense köküne yaklaştırdı. Eli zangır zangır titriyordu. Suratı kasıldı, eline hakim olmaya çalıştı ve tetiğe bastı. Silah sesi karşıdaki dağların sırtlarını tırmandıkta  sonra yeniden vadiye indi. Lennie sarsıldı, sonra külçe gibi öne eğildi, kumların üstüne kapandı, kımıltısız kalakaldı.
   George titredi. Elindeli silaha baktı. Kaldırıp fırlattı, ta kıyının arkasındaki o eski kül yığınının bulunduğu ocağın yakınlarına düştü tabanca.
   Çalılık, koşuşanların ayak sesleri ve bağırtılarıyla kaynaştı. Slim sesleniyordu:
   -George! Nerdesin, George?
   Ama George kıyıda, kaskatı oturuyor, az önce tabancayı kavramış sağ eline bakıyordu dalgın dalgın. Adamlar düzlüğe çıktılar birden, Curley en baştaydı. Lennie'nin kumlar üzerinde yaran cesedini gördü:
   -Temizledin ha?
   Yaklaştı, cesede bir göz attı, sonra George' a baktı:
   -Tam ense kökünden, dedi yavaşça.
   Slim, George'a koştu hemen, yanı başına oturdu.
   -Üzülme, dedi. Kimi zaman insan böyle şeyler yapmak zorunda kalır.
   Ama Carlson, George'un başına dikilip soru yağmuruna tuttu:
   -Yahu, nasıl başardın bunu be?
   George, yorgun yorgun:
   -Basbayağı becerdim işte, dedi.
   -E peki, benim tabanca onda mıydı?
   -Evet, ondaydı.
   -Yok be! Demek tabancayı herifin elinden aldın sonra güm, ha?
   -Evet, öyle oldu.
   Dokunsalar ağlayacaktı George, fısıltıyla konuşuyordu. Az önce tabancayı tutan sağ eline dikmişti gözlerini.
   Slim, George'u dirseğinden çekti:
   -Gel, George. Gidip seninle bir iki kadeh bir şeyler yuvarlayalım.
   George, Slim'in yardımıyla ayağa kalktı:
   -Olur, yuvarlayalım.
   Slim:
   -Yapmak zorundaydın, George. Şerefsizim, yapmak zorundaydın. Hadi, gel benimle.
   George'un koluna girip, toprak yolun başladığı yere doğru sürükledi, oradan da anayola yöneldiler.
   Curley ile Carlson arkalarından bakıyordu.
   Carlson:
   -Yahu bu iki herife de n'oluyor şimdi ha?, dedi.
                                                                                                        -John Steinbeck, Fareler ve insanlar-